Omurların bir gökdelen gibi dik durmasını sağlayan üç yapı bulunduğunu söyleyen Girişimsel Nöroradyoloji Uzmanı Doç. Dr. Eren Erdem, “Bunların en önemli ve en naziği her iki omurun arasında bulununan diskler, faset eklemleri ve ön, orta ve arkada olmak üzere toplam üç taneden oluşan bulunan özel bir ince kas dokusu olan uzun ligamanlardır. Diskler diğer büyük eklemlerde olduğu gibi omurların arasında yastık görevi görmekte, hem hareketi sağlamakta hem de aşınmayı önlemektedir” dedi.
İnsan ömrünün uzaması ve aktif hayat koşullarının disklerin daha çabuk ve sıklıkla yıpranmasına neden olduğunu vurgulayan Erdem, “Disklerimizin bir yastıkcık görevi gören kollajen yapılardır. Bu yapılar omurların arasında, ağırlığı ve her türlü stresi absorbe eder. Zamanla yıpranma ve içindeki sıvının azalması ile sertleşir ve görevini yapmakta zorlanır. Üzerindeki yükü taşıyamaz hale gelir ve bu yükün altında ezilir. Bu yükten bir şekilde kurtulmaya çalışır ve bunu da herhangi bir yöne genişleyerek yapar. En zayıf ve en fazla yük binen arka tarafı olduğu için arkaya omurga kanalına doğru taşar. Bazen bu uzun zaman içinde olur, bazen ise ani bir yük artışı (ağır kaldırma, ters bir hareket) ile bir anda olur” diye konuştu.
BEL FITIĞININ DA ÇEŞITLERI VAR
Bel fığının 4 farklı derecesi olduğunu belirten Uzman, bu derecelendirmeyi;
Hafif bir şişlik (bulge), yeni olusan sivilce gibi (protruzyon), iyice büyümüş olgun sivilce başı gibi (ekstruzyon), patlamış sivilce gibi parçası omurga kanalı içinde (sekuestre) şeklinde açıklayarak, “Kolayca anlaşılacağı gibi 1 ve 2. evre fıtıklar ufak olduklarından çoğunlukla sinirlere baskı yapmaz ve hastanın hiçbir şikayeti olmayabilir. Buna sessiz fıtık denir. Genelde 3. ve 4. evrede sorun yaratabilir. Ancak bunların bile bir çoğu ameliyatsız tedavi edilebilir” ifadesini kullandı.
LOKASYONUNA GÖRE BEL FITIĞI
Diğer bir önemli noktanın bel fıtığının ne yönde geliştiği konusu olduğunu, fıtığın gelişme yerine göre etki alanının değiştiğini ileten Erdem, “Değişik tip ve lokasyonlarda oluşabilen bel fıtığının birçok çeşidinin tedavisinde ameliyata ihtiyaç duyulmaz, hatta hastalarda ağrıya bile neden olmayabilir” dedi.
AKUPUNKTUR, PROLOTERAPİ, TRAKSİYONDAN DA YARARLANILABİLİR
Bel fıtığı tedavisinde birkaç değişik yöntemin kullanılabildiğine dikkat çeken Dr. Erdem, “Tedavi noktasında en önemli konu hastanın şikayetleridir. Eğer sorun sadece ağrı ise, istirahat ve ağrı kesiciler bile yeterli olabilir. Ağrısı kısıtlı olan kişilerde, akupunktur, proloterapi, traksiyon denenebilir” diye konuştu.
ABD’nin Arkansas Üniversitesi’nde Endovasküler Nöroradyoloji kürsüsünü kuran ve Arkansas eyaletindeki ilk Anevrizma ve AVM Endovasküler tedavilerini gerçekleştiren Doç. Eren Erdem, bel fıtığında ameliyat zorunluluğunun ne zaman doğduğu konusunda ise şu değerlendirmeyi yaptı:
“Çoğu zaman, hem hızlı ve uzun süreli ağrı kontrolü hem de inflamosyonu yok etmek için omurga içine yapılan steroid ya da ozon enjeksiyonları gerekir. Bu şekilde hastalar hızlıca normal hayatlarına dönebilirler. Epidural ya da selektif sinir bloğu denilen bu yöntemlerde, görüntüleme (skopi) altında hedef fıtığın baskı yaptığı sinirlere çok ince iğnelerle ulaşılıp ilaç enjekte edilir. Ayrıca gerekirse fıtığı küçültmek için lazer ya da koblasyon gibi disk hacmini azaltan yöntemler de beraberinde yapılabilir. Başarı şansı yüksektir, ancak tecrübeli hekimler tarafında doğru hedefe yapıldığında sonuç elde edilebilir.
FITIK KENDİ KENDİNE GERİLEYEBİLİR
Sadece ciddi kuvvet kaybı ve idrar/dışkılama sorunu olan hastalarda açık ameliyat önerilir. Bunun nedeni ise bel fıtığının, %70’e kadar varan olguda kendi kendine gerilemesidir. Vücudumuzun savunma sistemi, fıtığı 3 ila 6 ay içinde öğütebilmektedir. Açık cerrahide de son yıllarda gelişme kaydedilmiştir, mikrocerrahi denilen yöntemle çok ufak kesilerden fıtığın çıkartılması mümkündür.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.